“Sağlık bireysel bir mesele mi?” sorusu, ilk bakışta kolayca “evet” diye yanıtlanabilecek bir soru gibi görünebilir. Sonuçta kimse kimsenin yerine spor yapamaz, kimse bir başkasının adına sebze yiyemez. Bunlar doğru olmakla birlikte başka şeyi örtmek için kullanılmadığından emin olmamız gerekiyor: sistemin sorumluluğunu görünmez kılmak.
Bizlere sıkça şu anlatılır: “Sağlıklı yaşamak senin elinde. Daha çok su iç. Daha az şeker ye. Yürüyüş yap.” Bu cümleler, sağlığın öznel bir çaba, bir kişisel proje olduğunu varsayar. Sağlık, bu anlayışta bir tür performansa dönüşür; beden bir proje, yaşam tarzı bir vitrin olur. Fakat şu soruyu sormak gerekir: Gerçekten herkesin sağlıklı olma şansı eşit mi?
Bir gıda marketinin manav reyonunda duran “organik elma”yı satın alabilmek için önce o marketin olduğu semtte yaşıyor olmanız gerekir. Sonra o elmayı alacak paranız, onu yiyebileceğiniz bir zamanınız ve onu saklayabileceğiniz bir buzdolabınız... Sağlık, sadece bireyin seçimi değil, bireyin sahip olduklarıyla sınırlı bir alandır. Ve çoğu insanın “seçme hakkı” yoktur; çünkü seçenekleri yoktur.
Günde on iki saat ayakta çalışan bir işçiye “yürüyüş yapmadığı için” kalp hastalığı riski taşıdığını söylemek en hafif tabirle zalimliktir. Çünkü o zaten yürüyordur — hem de durmaksızın. Ama o yürüyüş sağlık için değil, geçinmek içindir. Beden onun için bir yatırım aracı değil, bir geçim aracıdır.
Günde on iki saat ayakta çalışan bir işçiye “yürüyüş yapmadığı için” kalp hastalığı riski taşıdığını söylemek en hafif tabirle zalimliktir. Çünkü o zaten yürüyordur — hem de durmaksızın. Ama o yürüyüş sağlık için değil, geçinmek içindir. Beden onun için bir yatırım aracı değil, bir geçim aracıdır.
Sağlık Politikaları: Görünmeyeni Gözetmek
Bireyin sağlığını etkileyen her unsur –barınma, eğitim, çevre, gelir, iş güvencesi– sistemin kontrolündedir. Ve sistem, çoğu zaman bu kontrolü eşitsizliğe doğru kullanır. Pandemiler, doğal afetler ve çevresel krizler gibi durumlar sağlık konusunun aslında ne kadar kolektif olduğunu çarpıcı biçimde ortaya koymuştur.
Toplumun bazı kesimlerine “yaşam tarzı” adı altında dayatılan sağlık normları, diğer kesimler için erişilmesi mümkün olmayan lüksler olabilir. Glutensiz ürünler yemek veya bol protein almak bazıları için imkânsız bir fanteziye dönüşebilir. Oysa devletin işi, sağlığı erişilebilir hale getirmektir. Şehrin en yoksul mahallesinde yaşayan bir çocukla, en zengin semtte büyüyen bir çocuğun ortalama ömrü arasında hâlâ on yıla yakın fark varsa, burada konuşmamız gereken tek şey birey değildir.
Kapitalist sistemde beden, hem tüketici hem üretici bir araç olarak görülür. Sağlıklı olmak, üretken olmanın ön koşuluna dönüşür. Sağlıklı ol, çünkü işe gitmelisin. Sağlıklı kal, çünkü “verimli” olman bekleniyor. Bu durumda sağlık bile bir tür “emek verimliliği” hesabına indirgenmiş olur.
Oysa sağlık, yalnızca hastalıksız olmak değil; korkmadan yaşamak, koşulları eşit bir dünyada bedeni özgürce kullanabilmektir. Ve bu tanım, sadece kişisel çabayla değil, sistemin adaletiyle mümkündür. Sağlık, bir ayrıcalık değil; bir haktır. Ama bu hak, sadece anayasada yazdığı için değil, pratikte herkesin buna ulaşabildiği ölçüde gerçektir.
Belki de artık sormamız gereken soru şu: Bireyin sağlığı, ne zaman toplumun ortak sorumluluğu olur?
Toplumun bazı kesimlerine “yaşam tarzı” adı altında dayatılan sağlık normları, diğer kesimler için erişilmesi mümkün olmayan lüksler olabilir. Glutensiz ürünler yemek veya bol protein almak bazıları için imkânsız bir fanteziye dönüşebilir. Oysa devletin işi, sağlığı erişilebilir hale getirmektir. Şehrin en yoksul mahallesinde yaşayan bir çocukla, en zengin semtte büyüyen bir çocuğun ortalama ömrü arasında hâlâ on yıla yakın fark varsa, burada konuşmamız gereken tek şey birey değildir.
Kapitalist sistemde beden, hem tüketici hem üretici bir araç olarak görülür. Sağlıklı olmak, üretken olmanın ön koşuluna dönüşür. Sağlıklı ol, çünkü işe gitmelisin. Sağlıklı kal, çünkü “verimli” olman bekleniyor. Bu durumda sağlık bile bir tür “emek verimliliği” hesabına indirgenmiş olur.
Oysa sağlık, yalnızca hastalıksız olmak değil; korkmadan yaşamak, koşulları eşit bir dünyada bedeni özgürce kullanabilmektir. Ve bu tanım, sadece kişisel çabayla değil, sistemin adaletiyle mümkündür. Sağlık, bir ayrıcalık değil; bir haktır. Ama bu hak, sadece anayasada yazdığı için değil, pratikte herkesin buna ulaşabildiği ölçüde gerçektir.
Belki de artık sormamız gereken soru şu: Bireyin sağlığı, ne zaman toplumun ortak sorumluluğu olur?
Klinik: Bir Mikro-Devrim Alanı
Peki sağlığın bireysel değil kolektif bir mesele olduğunu düşünen bir hekim nasıl bireye yönelik terapiler sunar?
Uyguladığım tedaviler, bana, sadece bedensel değil, varoluşsal bir müdahalede bulunma şansı tanıyor. Her biri; “Sen görünmez değilsin. Senin bedenin dinlenmeye değer.” demenin oldukça etkili yolları.
Bir hekim için bu durum, sadece teknik bir tercih değil, ideolojik bir duruş da olabilir:
Uyguladığım tedaviler, bana, sadece bedensel değil, varoluşsal bir müdahalede bulunma şansı tanıyor. Her biri; “Sen görünmez değilsin. Senin bedenin dinlenmeye değer.” demenin oldukça etkili yolları.
Bir hekim için bu durum, sadece teknik bir tercih değil, ideolojik bir duruş da olabilir:
- Çünkü bu uygulamalar kişiyi merkeze alır, semptomdan öte bütüne bakar.
- Endüstriyel sağlık sisteminin hızlı, geçici çözümlerine karşı, yavaş ve kişiselleştirilmiş bir yaklaşım önerir.
- İlaçla semptomları giderilen değil, dinlenerek ve temasla çözülen bir sağlık yaklaşımı sunar.
Dolayısıyla aslında yapmaya çalıştığım şey alternatif değil, tıbbın unutulmuş vicdanını yeniden göreve çağırmaktır.
Klinik, pekâlâ bir mikro-devrim alanı olarak görülebilir. Buraya gelen kişi çoğu kez sadece ağrısını değil; çaresizliğini, görünmezliğini de getirir. Ona şu mesajları vermeye çalışırız;
Klinik, pekâlâ bir mikro-devrim alanı olarak görülebilir. Buraya gelen kişi çoğu kez sadece ağrısını değil; çaresizliğini, görünmezliğini de getirir. Ona şu mesajları vermeye çalışırız;
- “Senin sağlığın, sadece tansiyon değerinden ibaret değil. Bütünlüğünü geri veriyorum.”
- “Sen bir verimlilik nesnesi değilsin. Bedensel varlığın, değerli ve kutsaldır.”
Bu sadece bir tedavi değil, bir tanımadır. Toplumsal olarak örselenmiş bireyin yeniden “görülmesi”dir. Evet, sağlık bireysel bir mesele değildir. Ama birey, sistemin yükü altında eziliyorsa, onu iyileştirmek kolektif bir etik görev haline gelir.